Pamukçu O.(Yürütücü), Aydın U.
TÜBİTAK Projesi, 1001 - Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Projelerini Destekleme Programı, 2021 - 2022
Ege plakası ve Batı
Anadolu son on yılda sismik aktivitede oldukça yüksek bir seyir içindedir.
Özellikle Doğu Akdeniz’deki dev dalma batma zonu olan Hellenik Yay boyunca
kütlesel yitimin artması kuzeyden malzeme çekim hızını arttırmıştır. Kuzeyde
ise Çanakkale açıklarından başlamak üzere Midilli Adası, Sisam Adası, Kuşadası
Körfezi, Datça olmak üzere sismik aktivitedeki artış oldukça yükselmiştir. 30.10.2020
tarihinde meydana gelen Sisam Adası depremi proje ekibinin evlerinin bulunduğu
alanlarda şiddetli sarsıntı ve yıkımlara neden olmuştur. İzmir’in güneyinde
Sisam adasının karşı kıyısı olan Seferihisar’da tsunami meydana gelmiştir: Bu
ana şokun ardından 3000’nin üzerinde deprem meydana gelmiştir ve halen
depremler devam etmektedir. Ana şoku takiben 4 gün içinde TÜBİTAK Deprem Odaklı Yer Bilimleri Araştırma Alanı Saha Çalışması
Destek projesi ile artçı şoklar devam ederken (co-sismik anında) GNSS ve
gravite ölçümleri yapılmıştır. Sisam depremi
sonrasında DEÜ Rektörü Prof. Dr. Nukhet Hotar başkanlığında DEÜ Rektörlüğü’nde
gerçekleştirilen toplantıda DEÜ DAUM Müdürü Prof. Dr. Hasan Sözbilir bu
destek projesi sonuçlarının da yer aldığı Sisam
depremi ardından yapılan çalışmaların sonuçlarını sunmuştur. Bu toplantıda
proje ekibi olarak TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Hasan Mandal ve TÜBİTAK MAM Başkan
V. Dr. Osman Okur ile görüşülmüş ve sunulan bu projenin, destek projesinin
devamı niteliğinde olacağı ve bu nedenle sunulan bu projenin önemi kendilerine
bildirilmiştir. Ayrıca, bu destek projesi ile
üretilen sonuçlarında yer aldığı DEÜ DAUM tarafından 30.10.2020 Sisam adası
depremi raporu kapsamında proje ekibinden Prof. Dr. Oya Pamukçu, Doç.Dr. Ayça
Çırmık, Öğr. Gör. Özkan Cevdet Özdağ ve Prof. Dr. Hasan Sözbilir, T.C. Çevre ve
Şehircilik Bakanlığı tarafından ödül almışlardır.
Bu çalışma kapsamında
Çanakkale’den başlayarak Hellenik yaya kadar artan depremsellik kapsamında
önceki TÜBİTAK ve DEÜ BAP projelerinden (pre-sismik an) elde edilen veriler
ışığında ve meydana gelen gereksinimler doğrultusunda İzmir ve yakın çevresine
ait alan daha ayrıntılı çalışılacaktır (post-sismik an). Uygulama aşamasında
İzmir ve çevresindeki DEÜ kampüslerine sabit GNSS istasyonları kurulacaktır.
Ayrıca Sisam adası depremi esnasında açığa çıkan deprem enerji yayılım
koridorundaki kinematik yapının ve bu yapının tetikleyebileceği mekanizmanın
daha küçük örnekleme aralıklı (daha sık lokasyonlu) GNSS ölçümleri ile
irdelenmesi gerekliliği ortaya çıkmıştır. Bu kapsamda TÜBİTAK 108Y285 nolu
projeye ait kampanya istasyonlarına ek istasyonlar tesis edilerek kampanya
ölçüm istasyon sayısı arttırılacaktır. Bu çalışma kapsamında deprem öncesi
(pre-sismik), deprem anı (co-sismik) ve deprem sonrası (post-sismik) veri
setinin oluşması sağlanarak zamana bağlı deformasyon değişimi ve davranışın
türü (elastik, plastik) saptanmış olacaktır.
Ayrıca, GNSS verilerinden
elde edilen deformasyonu kontrol eden kinematik yapıyı tetikleyebilecek
bölgesel yapıya ait deformasyon ise aynı bölgeye ait InSAR çalışmalarıyla
saptanacaktır. InSAR çözümlerinden elde edien bulgular GNSS verilerinden elde
edilen sonuçlar ile karşılaştırmalı olarak yorumlanacaktır. InSAR özellikle
heyelan alanlarını çok iyi tanımlamaktadır. Güncel durumda ise İzmir’de yapılan
deprem sonrası gözlemlerde halen heyelanla ile ilgili bulgulara
rastlanmaktadır. Böylelikle elde edilecek bulgular özellikle şehirleşme planı
için oldukça önemlidir. Bu çalışma kapsamında İngiltere Bristol Üniversitesi ve
İtalya Trieste üniversitesi ile alt yapı oluşturulmuştur. Ayrıca bu projenin
çıkması ve sonuçlanması durumunda konunun Avrupa Birliği projesi ile devam
ettirilmesi gündemdedir.
Proje kapsamında yapılacak
soğurma çalışmasında ise kabuğa ait parametreler saptanarak deprem sırasında
açığa çıkan enerji transferinin izlediği yolun anlamı araştırılacaktır. Ayrıca sonuçlar
GNSS verilerinden elde edilen bulgular ile birlikte değerlendirilerek inceleme
alanındaki kabuk yapısına ait fiziksel özellikler daha iyi
anlamlandırılacaktır.
Sonuç olarak halen deprem
risk alanı olan İzmir ve çevresinde yapılacak çalışma kapsamında jeofizik ve
jeodezik bulguların birlikte kullanılmasıyla önceki ölçülmüş verilerin
yorumlanması olanağı sağlayarak depremden sonra ortaya çıkan ilgili yeraltı
yapılarına ait birçok soruya yanıt verecektir. Uluslararası anlamda ilgi odağı
olan bu bölgede çalışmak isteyen yabancı ortaklarla birlikte yapılacak
çalışmalara adım atılmasını sağlayacaktır. Bunlara ek olarak bu projenin
eşgüdümlü projesi ile yapılacak jeofizik modellemeler ile elde edilen
deformasyonun yeraltında hangi derinliğe kadar etkin olabileceği saptanacaktır.