1960’larda Almanya’ya göç eden birinci kuşak Türk işçiler, Anadolu’nun kırsal kesimlerinden gelerek farklı bir kültürel ortamla karşılaşmış ve bu süreçte uyum sorunları yaşamıştır. Geleneksel yaşam biçimlerini sürdürme çabaları, Almanca öğrenmelerini ve Alman toplumuna entegrasyonlarını zorlaştırmıştır. Buna karşılık, hem Türk hem Alman kültürlerini deneyimleyen sonraki kuşaklar, bu deneyimlerini edebi bir perspektiften ele alarak göçmen edebiyatına önemli katkılarda bulunmuşlardır. Bu çalışmada, göçmen edebiyatı çerçevesinde Zafer Şenocak’ın Zungenentfernung: Bericht aus der Quarantänestation adlı deneme yapıtındaki bellek ve kimlik temsilleri incelenmiş; köklerinden, yani dil, kültür ve inanç pratiklerinden uzak kalan kuşakların aidiyet duygularını nasıl korumaya çalıştıkları analiz edilmiştir. Bununla birlikte, Şenocak’ın söz konusu denemesi ile Reinhard Jirgl’in Die Unvollendeten adlı romanı, kimlik ve kültürel bellek bağlamında karşılaştırmalı bir yaklaşımla ele alınmıştır. Her iki metnin de, göç olgusunu yalnızca fiziksel bir yer değişimi olarak değil, aynı zamanda bireyin bellek yapısını ve kimlik inşasını derinden etkileyen bir dönüşüm süreci olarak yorumladığı görülmektedir. Bu çerçevede, farklı tarihsel ve kültürel argümanlardan beslenen Şenocak ve Jirgl’in yapıtlarının, göç ve bellek ekseninde ortak sorunsallar etrafında buluştukları anlaşılmaktadır. Her iki yazar da, bireyin ve toplulukların çocuklukla şekillenen, anıların yoğunlaştığı anayurtla kurdukları bağları ve bu bağların kimlik ile kültürel belleğin oluşumundaki belirleyici rolünü sorgulamakta; böylece edebiyat aracılığıyla belleğin kuşaklar arası aktarımındaki kırılma ve sürekliliklere ışık tutmaktadır. Bu çalışmada, göçmen edebiyatı kapsamında Zafer Şenocak’ın Zungenentfernung: Bericht aus der Quarantänestation ve Für eine autonome deutsch-türkische Identität adlı edebi anlatısında bellek ve kimlik yansımaları analiz edilerek anayurttan, dil, kültür ve inanç ritüellerinden uzak kalan kuşakların aidiyet ve kimliklerini nasıl canlı tutmaya çalıştıkları incelenecektir.
In the 1960s, the first generation of Turkish workers who migrated to Germany came from rural regions of Anatolia and encountered a markedly different cultural environment, which led to various adaptation challenges. Their efforts to preserve traditional ways of life often hindered their ability to learn German and integrate into German society. In contrast, subsequent generations, who experienced both Turkish and German cultures, reflected on these experiences through a literary lens and made significant contributions to migrant literature. In this study, reflections of memory and identity in Zafer Şenocak’s essay Zungenentfernung: Bericht aus der Quarantänestation were analyzed within the context of migrant literature. The focus was placed on how generations who remain distant from their homeland, as well as from its language, culture, and religious rituals, strive to preserve a sense of belonging and identity. Furthermore, a comparative analysis was conducted between Şenocak’s essay and Reinhard Jirgl’s novel Die Unvollendeten, with a particular emphasis on themes of identity and cultural memory. Within this framework, it is observed that the works of Zafer Şenocak and Reinhard Jirgl, despite originating from distinct cultural and historical arguments, converge on a shared thematic ground when addressing migration and memory. Both authors engage with the relationship individuals and communities establish with their homeland—a space rooted in childhood and filled with accumulated memories—and critically examine how this relationship influences the construction of memory and identity.