Kentsel ve Bölgesel Araştırmalar Ağı (KBAM) 8. Sempozyumu, Konya, Türkiye, 2 - 04 Aralık 2021, ss.1-27
COVID-19 pandemisi, tüm dünyada olduğu gibi, Türkiye’deki
kentleri de oldukça olumsuz bir biçimde etkilemiştir. Yüksek yoğunluklu ve
karşılıklı etkileşime dayalı bu küresel kent dokuları fiziksel teması ve
dolayısıyla vaka sayılarının artmasını tetiklemiştir. Tüm bunlar aslında,
kentsel planlama, kentleşme süreçleri ve yaklaşımlarıyla yakından ilişkilidir.
Bu bağlamda, bu çalışma, kentleşme ile salgın arasındaki rastlantısal olmayan
ilişkiyi ortaya çıkarmayı hedeflemektedir. Diğer bir ifadeyle, Türkiye’deki
kentlerin nüfus, istihdam, eğitim, altyapı, ulaşım ve konut gibi kentsel
özellikleri ile COVID-19 vaka sayıları ve yayılma hızı arasındaki bağlantıları
incelemeyi amaçlamaktadır. Bu değişkenlere yönelik tüm veriler, ilgili
kurumların resmi internet sayfalarındaki veri tabanlarından elde edilerek, 81
il için nicel veri analizleri uygulanmıştır. Türkiye,
farklı kentleşme öykülerine ve gelişme deneyimlerine sahip kentlerden oluşan
bir ülke olduğundan, çalışmada ortaya konulan bulguların, özellikle kent ve toplum
sağlığı çerçevesinde mevcut kentsel sorunların anlaşılmasına ve salgın sonrası
planlama yaklaşımları ve araştırmalarına katkı sunması beklenmektedir.
he COVID-19 pandemic has negatively affected cities in Turkey
as well as all over the world. These global urban patterns, based on high
density and mutual interaction, have triggered physical contact and therefore
an increase in the number of cases. Indeed, these are closely related to urban
planning and urbanization processes. In this context, this study aims to reveal
non-random relationship between urbanization and pandemic. It examines the
correlation between the urban amenities of cities in Turkey, the number of
cases and the rate of spread. All data were obtained from the databases on the
official websites of the relevant institutions, and quantitative data analyses
were applied for 81 provinces. Since Turkey embraces cities with different
urbanization histories and development experiences, it is expected that the
findings will contribute to the understanding of current urban problems,
especially within the framework of urban and public health, and to
post-pandemic planning approaches.