Zafer Yayınları, Erzurum, 2014
ÖZET
İnsanoğlu yaşadığı dünyayı sorgularken, kendi dünyası arasında gidip gelerek, yeni bir yorumun ortaya çıkmasına neden olmuş, buradan hareketle de, dış dünya üzerine algıları değiştirebildiği ölçüde yeni bir yaşantı biçimini bizlere sunmuştur. Böyle bir yapılanmaya en uygun açılımın yapılabileceği alan ise, sanat ve sanat yapıtıdır. Sanat insanın yaşam ile olan ilişkisinden kaynaklanır. “İnsan ile birlikte var olmuş, belki din kadar eski bir olgudur. Yazının bile bilinmediği çağlarda insanoğlu çizgiler, şekiller ve renklerle kendini anlatma yolunu bulmuştur. Başlangıcından beri toplum adını verdiğimiz organizasyon içinde çiçeklenen sanat, değişik serüvenler yaşamış, bazen parlamış, yükselmiş bazende düşme göstermiştir. Hangi düzeyde olursa olsun farklı gelişme boyutlarına erişen sanat, insan yaratıcılığının en duyarlıklı dokusu olmuştur.”
Sanat yapıtı aracılığı ile insanoğlunun, kendi içerisinde bütünleştirdiği sosyal psikolojik etkinlikleri ile bilinmeyen, anlaşılmayan ve korkulan düşünceleri ele alarak, heykelin biçim diliyle konuşup, bir imge olarak ortaya koymaktadır. Hayatın içerisinde olan bu davranış biçimi, yaşamın özü olarak bize aktarılmaktadır. Bu gelişim içerisinde soyutlamacı anlayışla ortaya konulmuş olan sanatı belirleyen temel kategori, (doğada var olan) geometrik yapıdır ve bu yapı bizlere gerçek yaşamı da içine alan, belirli bir düzeni sergilemektedir. Heykelin kendisi, belirli bir anlayış içinde bir araya getirilmiş form, biçim, hacim, doku ve kompozisyondan meydana gelmiş plastik kurgudan oluşturulmuş bir yapıyı sergilemektedir. XX. yüzyılın başında çağdaş heykel anlayışı, heykelin geometrik bir yapı üzerine temellendirilmesiyle oluşturulmuş, geometrik soyutlamacı anlayışla ortaya çıkarılan sanat anlayışı, yeni bir bakış açısını, düşünsel anlamda doğanın varlık koşullarının biçim ve içerik olarak sorgulanması sonucu, salt soyutlamacı bir sanat olarak kendine özgü varlığını bulmuştur. İnsanoğlu bir varlık olarak, o duyumlarından tümüyle kaçan, duyusal ilgiler ve duyumlar yerine düşünce süreçlerini soyutlayıcı kompozisyon elemanları olarak kullanan bir sanat anlayışını tercih etmiştir. Soyutlamacı sanat anlayışı, sanat yapıtını soyut düşünsel bir konstrüksiyon olarak sorgulamaktadır. Biçimlendirme eğilimi ile ortaya çıkan her yeni olgu bir sonraki durumun habercisi olarak ortaya çıkmakta ve soyutlama kavramının ne denli geniş bir kapsama alanı içerisinde olduğu görülmektedir. Biçimsel yaklaşımla değer yargılarının ya da beğenisel önceliklerin varlığı ile insanın kendini görmek istediği ve dış kaynaklı nedenlerin içsel sorun haline dönüştürülmesi de sorgulanabilir bir tutumdur. Evren, sıradan değerlendirmelerden değil de, farklı bir açıdan, heykel plastiğinin soyutlamacı bir anlayış yaklaşımıyla ilişkilendirilmiştir.
XX. yüzyıl heykel sanatçısının çalışmalarındaki soyutlamacı anlayış, evrimleşerek değişikliğe uğrayan düşünceler ve bu düşüncelerin kendi içerisindeki zihinselliği maddeye yeni bir anlam yükler. Bir sanatçının yapıtlarında, sevinçler, coşkular, sevgi, nefret, yüceltme ve başkaldırı gibi düşünceler, bilgi ile tekniğin süzgecinden geçerek tekrar insanlığa iletilen bir yapıya, yani sanat yapıtına dönüştürülmektedir.
XX. yüzyılın başlarından 1950’li yıllara kadarki bu süreçte, maddeler ve düşünceler kendi olağan görünüşlerinden koparak, yeni bir kimlik kazanmış, heykel sanatçısı kendi içerisindeki değişimi ve dönüşümüne paralel olarak gelişmeye ve kavramlar üzerinde yeni kapılar açılmaya başlanmıştır. Rodin ile başlayan süreç Brancusi, Moore, Lipchitz, Arp ve Hepworth gibi dönemin diğer sanatçıları tarafından da, içinde bulundukları sanat akımlarının anlayışları doğrultusunda, sorgulanmış ve bu durumu sanat yapıtları ile belgelemişlerdir.
“Modern Sanatta Soyutlama” adı altında kaleme aldığım bu kitapta, modern sanatta soyutlamaya öncülük eden sanat akımları ve sanatçılar hakkında bilgiler verilirken, güzel sanatların çeşitli dallarındaki, soyutlamaya yönelik felsefe, teknik ve estetik açıdan önemli eksikliklerinde giderilmesi amaçlanmaktadır. Güzel sanatlar öğrencileri için yararlı olabileceğini düşündüğüm bu araştırma eseri, güzel sanatlar alnıyla ilgilenen öğrenci ve araştırmacılar için önemli bir kaynak ve ders kitabı olarak değerlendirilmesi de hedeflenmiştir.