Globalisation and New Media Politics, Girne, Kıbrıs (Kktc), 26 - 28 Nisan 2007, cilt.5, sa.1, ss.42-51
Özellikle 11 Eylül Saldırısı sonrası, değişimin kendisinin çoğunlukla risk olarak yaşantılandığına tanık olunmaktadır. Bu bağlamda, aşırı risk algılamalarının küresel ölçekte medya dili ve söylemi aracılığıyla yeniden ve asılsız bir şekilde kurulduğu görülmektedir. Risklerle kuşatılmış bir dünya algılamasının, medya alanındaki savunucuları, güvenliği kutsayan ve risk almamayı öneren aşırı ihtiyatlı söylemleriyle, geçmişin çoğulcu kültürünü destekleyen sosyal ve bilimsel yeniliklerin tümüne ilişkin bir şüpheyi ayakta tutarak, gerektiğinde risk almanın ve kendi yaşamımız üzerinde kontrol sağlamanın olumsuzlandığı, güvenliğin tek tek bireysel çabalarla sağlanamayacak denli küresel boyutları ve sonuçları bulunduğu temalarını işlemektedirler. Küresel medyanın yeni risk tanımlamalarına yaptığı kavramsal katkılar da bu saptamaları doğrular niteliktedir: Bireysel güvenlik arayışlarıyla kendi yaşamı üzerinde söz sahibi olmaya ve kontrol sağlamaya çalışan kimselerin “mükemmeliyet kompleksi / saplantısı” tanısıyla damgalanmaları; aslında anababaları tarafından ihmal edilmiş çocuklar sorununu gizleme amacını taşıyan ve temelde Batı dünyasının “kendinden olmayan”a ve öteki’ye karşı pejoratif bakışını simgeleyen “tehlikeli yabancı” söylemi; her tür sıra dışı ve insancıl duyarlığı kısaca “sendrom” olarak adlandırmak suretiyle, asıl sorunların gereği gibi tartışılmasını önlemeyi amaçlayan söylemsel ve ideolojik belirleyicilik; ve son olarak da, gerçekte bir dizi medyatik sansasyonel tutumun sonucu olarak toplumsal alanda yaratılmaya çalışılan “ahlaki panik”, v.s… Bu çalışmada haber sosyolojisi bağlamında küresel medya -yazılı, görsel, işitsel- ürünlerinin yukarıda altı çizilen hususlarda, eleştirel bakış açısından bir çözümlemesi yapılmaya çalışılacaktır.