EGE 11th INTERNATIONAL CONFERENCE ON SOCIAL SCIENCES JUNE 1 – 3, 2024- IZMIR, İzmir, Türkiye, 1 - 03 Haziran 2024, ss.1416-1424
Moda, yeni veya gözde olanın, şimdi’de hüküm sürenin gerçekliğini ürettiği
kadar, şimdi içinde barınan karşıt eğilimleri de üretir. Bu, aynı zamanda onun
en verimli paradoksudur. Eğilim öncüleri, bu açıdan eğilim kırıcılardır aynı
zamanda. Zaten hemen her zaman bu döngüye öncülük edenler de, döngüyü
parçalayanlar da aynı faillerdir. Nitekim modanın tanım ve ölçütlerinin her
çağın kültürel öncüleri (şairler, yazarlar, sanatçılar, seçkin tabaka üyeleri,
ayak takımı, hatta hayat kadınları, vb.) tarafından belirlenip
yaygınlaştırıldığına dair yaygın bir inanış vardır. Buna göre, Fransız Devrimi
öncesine kadar saray soyluları tarafından kültürel ve siyasal özellikleri
tanımlanan giyim-kuşam kültürünün sanayi devrimiyle birlikte yeni bir toplumsal
sınıfın (burjuvazinin) tarih sahnesine çıkışıyla birlikte değiştiği söylenir.
Sanayi devrimi öncesi toplumlarda giyim davranışları kişinin toplumsal yapıdaki
konumunu gösterirken, günümüze gelindiğinde ise, giysiler bu ayırt edici
özelliklerini yitirirler; kültürel farklılığın yeni vurguları, artık giysilerden
mekânlara kayar. Ne var ki, moda sadece giyim kuşamla sınırlı bir olgu da
değildir; yeni bir duyuş, düşünüş ve algılama paradigmasıyla birlikte
şekillenen farklı alışkanlıklar, eğilimler ve davranış kalıplarıdır aynı
zamanda. Bu anlamda, modernin yenilik ve farklılık arayışının kritiğinden
doğmuş olan bohem, aylak, vb. figürler bizatihi ilerlemeci paradigmanın
sancılarına işaret ederler. Bohem bir yönüyle modernin avangardı,
alter-egosudur. Gözden yitip giden eski dünya ile yeni oluşmakta olan devingen
modern yaşam arasında adeta bir eşik karakterdirler. Modern çağın yeni görme ve
algılama biçimlerine yönelik kültürel bir karşı-direnç odağı yaratırlar kısa
sürede. Yeniyi arayışın bu aykırı formu, adeta modernden sapan bir hizip
gibidir. Söz konusu eğilim sayesinde “aylak moda”, Charles Baudelaire, Gérard
de Nerval, Théophile Gautier, Heinrich Heine, Oscar Wilde, Victor Hugo ve diğer
“lanetli şairler” ve yazarlar kuşağı aracılığıyla, çok geçmeden burjuva düzeni,
saygınlığı, değeri, ahlakı gibi kavramlara ve içinde yaşanılan kültürel
statükoya meydan okuyan bir çehre kazanır. Bu, tam da modern duyumsama ve
yaşama eğilimlerine bitişik moda retoriğine ve onun toplumsal düzende ürettiği
hâkim değer ve davranış kalıplarına karşı politik bir diskurun belirdiği
tarihsel anı simgeler. Bu çalışmada modern çağın şafağında boy gösteren bohem
edebiyat pratiği bağlamında, aylaklık, aylak moda ve karşıt kültür ilişkisinin
irdelenmesi amaçlanmaktadır.