Göç ve Medya, Fahrünnisa Kazan, Editör, Literatürk Academia Yayınları, Konya, ss.13-70, 2023
Suriye iç
savaşı başlamadan önce, çeşitli siyasal, ekonomik, mezhepsel, kültürel ve daha
başka toplumsal nedenlerle dünyanın birçok ülkesine en çok göçmen ve sığınmacı
veren ülke Afganistan’dı. Çeşitli istatistiklerin de gösterdiği gibi, daha
sonra durum Suriye lehine değişti. Suriye’nin göç verdiği ülkelerden Türkiye’de
ise, yasadışı yollarla ülkeye girenlerin sayısı, özellikle 2018 yılında büyük
bir sıçrama yaparak resmi yetkili ağızlardan milyonların telaffuz edilmesine
yol açtı. Bu manzaranın 2020’li yılların başlarına dek sürdüğü görüldü. Son
birkaç yılda ise, bir başka sorunlu ve kaotik ülkeden, Afganistan’dan, iç
savaşın şiddetinin artmasıyla birlikte, Türkiye’ye gerek transit geçiş sağlamak
için gerekse kalıcı olarak yaşamını sürdürmek amacıyla çok sayıda yasadışı göç
yaşandı ve halen de belli aralıklarla yaşanmaya devam ediyor… İran’la sınırı
bulunan Ağrı ilinin ise, bu göçlerden muazzam düzeyde etkilendiği görüldü.
Konumu itibariyle, oldukça elverişli bir geçiş güzergâhı olması hasebiyle,
başka şehirlere gitmek isteyenler tarafından sınırları sıklıkla ihlal edilen
Ağrı, halen burada kalıcı olarak yaşamını sürdürmek isteyen çok sayıda göçmen
ve sığınmacıya da ev sahipliği yapıyor. Bu zorunlu kiracılığın uzun süreli,
kalıcı ve bıktırıcı bir misafirliğe dönüşmesi ve dolayısıyla Ağrı ilinde
yaşayan yerleşik halkın iş, konut, eğitim, sağlık, kültür, vb. olanaklarına
yönelik öncelikle ciddi bir panik ve endişeye, ardından da önemli ve tamiri
imkânsız sonuçlar doğurabilecek bir paylaşım krizi yaratma olasılığı taşıması
ise aşikardır. Bu durumun kolektif algıda ciddi travmalara, tek tek bireyler
nezdinde ise kimi ciddi önyargı ve nefret duygularına yol açması da öyle…
Özellikle köklü bilişsel önyargılara veya kültürel repertuvarında önceden
edinilmiş yabancı düşmanlığı, ırkçılık, etnik ve ulusal ayrımcılık, vb.
refleksler barındıran kesimler açısından mevzu oldukça kırılgan bir nitelik arz
etmektedir. Sorun, kuşkusuz az gelişmişliğin mutat retoriği açısından
milliyetçi ve ırkçı eğilimler ve buna bağlı olarak da kışkırtıcı ve yıkıcı
nefret söylemi biçimlerinin üretiminde önemli ve bazen sorumsuz bir rol oynayan
ana akım medya düzeni ve onun habercilik pratiğiyle de doğrudan ilgilidir.
Ancak biz, burada meseleyi nefret söylemi bağlamında değil, bundan görece daha
az çalışılmış olan ahlaki panik kavramı ve olgusu odağında
değerlendirmeyi düşünüyoruz. Bu çerçevede, özellikle ahlaki panik odağı
dikkate alınarak Suriyeli ve Afgan göçmen ve sığınmacılarla ilgili Ağrı
çevrimiçi habercilik sitelerinde sunulan ahlaki panik içerikli haberlerin
incelenmesini tali, ancak problemin süreğen ve kamusal algıda yarattığı büyük
yankı ve geniş görünürlüğü bakımından önemli bir toplumsal sorunsal olarak
değerlendiriyoruz. Ahlaki panik kavramının kurucu bileşenleri ve unsurları bağlamında
inceleyen çalışmada çevrimiçi medyanın esas alınmasının nedeni, göçmen ve
sığınmacıların yerel yaşamda neden oldukları panik, endişe, önyargı ve yukarıda
zikredilen sorunlar ile bu sorunların yöre halkına nasıl yansıdığının
belirlenmesidir.