Modern Bilim ve Mitler Arasındaki İlişki


Bayoğlu Kına F.

III. Uluslararası Mitoloji Sempozyumu ve Sergisi, Ardahan, Türkiye, 18 - 20 Ekim 2022

  • Yayın Türü: Bildiri / Yayınlanmadı
  • Basıldığı Şehir: Ardahan
  • Basıldığı Ülke: Türkiye
  • Atatürk Üniversitesi Adresli: Evet

Özet

MODERN BİLİM  VE MİTLER ARASINDAKİ İLİŞKİ

 

 

                                                    Özet

       İnsan doğasına özgü bir semboller sistemi olan mitoloji tıpkı bilim gibi insanın evreni ve dünyayı algılama, açıklama ve anlamlandırma çabasının bir ürünüdür. İnsan yaratıcılığının dışavurumu olan mitoloji, günümüz biliminde özellikle terminolojik bağlamda yoğun olarak kullanılmaktadır. Mitolojik semboller; insanın varoluşsal oluşumuna ışık tutarlar. Bir çok bilim insanı (Arkeologlar, etnologlar,  Freud ve Jung gibi psikanalistler) mitin mantığının, kahramanlarının ve yararlarının modern zamanlara dek canlı kaldığını gösteren çalışmalar yaptılar. Yapısalcı antropoloji olarak isimlendirilen çalışmalarıyla tanınan Levi Strauss, “somutun bilimi” olarak mitlerin-en az Batı bilimi kadar- doğayı ve doğadaki ilişkileri kavramanın temel  yolu olduğunu vurgular. İnsan zihninin her yerde aynı olduğuna inanan Strauss’a göre kültürler sadece farklı araçlar kullanırlar.  Buradan hareketle çalışma Strauss’un mitlerin anlamı ve yapısı üzerinden modern bilimle kurduğu ilişki bağlamında şekillenir.Farklılıklarına rağmen modern bilim ve mitler arasındaki ilişkiyi ortaya koymayı amaçlar. Bunu yapmaya çalışırken modern bilimin mitlerden neler öğrenebileceğini sorgular. Mitolojinin modern insana ve modern dünyaya verecek dersleri olup olmadığını ele alır. 

 

 

 

 

Anahtar Kelimeler: Mit, Modern Bilim, Anlam, Levi Strauss.

 

 

 

 

Giriş

Mitlere yaklaşım konusunda uzun bir süre önce başlayan büyük bir değişim ve farklılık söz konusudur.  Bu farklılık ve değişim öncesinde mit yaygın anlamıyla “masal”, “uydurma” ve “kurmaca” olarak görülür. Akıl evresinin mit’i bir “kurmaca” ve “hayal” durumuna indirgeyen bu yaklaşımı yerine mit, arkaik toplumlarda anlaşıldığı biçimde ele alınmaya başlanır. Arkaik toplumlarda mit, kutsal sayılan, örnek oluşturan ve anlamlı olan “gerçek bir öyküyü” anlatır. “Kutsal gelenek, en eski vahiy, örnek gösterilecek model” anlamında mitler, dünyanın yaratılışını, tanrıların ve ilk erkekle kadının ortaya çıkışını, kahramanların maceralarını, cennetin ve cehennemin doğasını ve zamanın sonu geldiğinde ne olacağını anlatan kutsal hikayelerdir.[1] Bir şeyin nasıl yaratıldığını, nasıl var olmaya başladığını anlatan mit, her zaman bir “yaratılış” öyküsüdür ve gerçekten olmuş bitmiş, ortaya çıkmış olan şeyden söz eder.[2] İnsan davranışı için model oluşturarak bu yolla yaşama anlam ve değer kazandırır. Örneğin kozmogoni miti “gerçek”tir, çünkü Dünya’nın varlığı da bunu kanıtlamaktadır ya da ölümün kökeni miti de “gerçek”tir, çünkü insanın ölümlülüğü bunu kanıtlamaktadır. Böylelikle mit, Doğaüstü Varlıklar’ın kutsal güçlerinin belirtilerini anlatması nedeniyle bütün anlamlı insan etkinliklerinin örnek gösterilecek modelini oluşturur. Görünenin altında yatan temel gerçeği keşfetmeye yarayan mitler, insana kendi ile ilgili gerçekleri anlatır. Kısaca mitler, insanlığın yaratıcı, ruhsal ve sosyal dürtülerinin bir karışımıdır. Yeryüzünde yaşamın olduğu her yerde, bütün çağlarda ve her koşulda insana ait mitler türemiştir. Bu mitler Campell’e göre insan vücudunun ve aklının eylemleriyle ortaya çıkan her şeyin esin kaynağıdır. Dinler, felsefeler, sanatlar, ilkel ve tarihsel insanın sosyal biçimleri, bilim ve teknolojideki büyük buluşlar, uyku kaçıran düşler hep bu kaynaktan çıkarlar. Çünkü ona göre mitolojinin simgeleri üretilmiş, talep edilmiş, uydurulmuş değillerdir ve kalıcı olarak bastırılamazlar. Bu simgeler ruhun kendiliğinden oluşan ürünleridir ve her biri kaynağının asıl gücünü bozulmamış olarak içinde barındırır.[3]  İnsanların ortak yanlarının mitlerde dışa vurulduğunu ve mitlerin insanın yüzlerce yıllık anlam arayışının hikayeleri olduğunu söyleyen Campbell, tüm insanların ölümü anlamaya ve onunla başa çıkmaya ihtiyaç duyduğuna, hayatın anlamı olmasına, sonsuza dokunmaya, esrarı anlamaya ve insanın kim olduğunu bulmaya ihtiyaç duyduğuna işaret eder ve mitleri insanın ruhani potansiyeline giden ipuçları olarak değerlendirir.

 

   Ancak bilimsel maddeciliğin etkisi ile gözle görülüp elle tutulamayanın belirsizlik yaratması, fizikötesinden kuşkulanılmasına yol açar. Böylelikle “bilimsel” ve kabul edilebilir tek şey, madde ya da duyularca algılanabilir niteliğe sahip olanlar olarak görülür bu da büyük buluşların ve bilginin deneyci yayılma çağı şeklinde gerçekleşir.  Modern Batının tarihi söylemi “ilerleme” fikrine dayanır: İnsanlık akıl ve bilimin ışığında ilerler. Bu ilerleme düşüncesinin etkisi ile başka kültür ya da toplumlarla karşılaşan Avrupalılar onları “ilkel” olarak niteleyerek evrim skalasının başlangıç aşamasına yerleştirirken kendi medeniyetlerini insanlığın gelişmişlik düzeyi ile özdeşleştirerek ilerlemenin son halkası olarak “uygar” olarak konumlandırırlar. Levi Strauss’a göre “ileri”, “geri” gibi adlandırmaların bir geçerliliği yoktur; farklı tercihlerin yol açtığı farklı kültürel serüvenler vardır. “İlkel” denilen insanların düşünme tarzları, mantık kategorileri ve kültürel tasnifleri ilkel değildi; sadece kendini insanlığın ve evrensel uygarlığın yazgısı olarak gören Batı’dan farklıydı.[4]  Levi Strauss insan zihninin her yerde aynı olduğuna işaret eder. O, “ilkel” yerine yazısız halklar olarak ifade ettiği toplumların düşüncesinin çıkar gütmediği ve zihinsel olduğu kanaatini taşır. Bu bağlamda Strauss, mitik düşüncenin mantık tarzıyla modern bilimin düşünce tarzı arasında bir nitelik farkı olmadığını düşünür. Ona göre sadece bu düşünme tarzlarının uygulandığı şeylerin doğası farklıdır. Mitik düşünce “her şeyi anlamazsan, hiçbir şeyi açıklayamazsın”ı dile getiren bütüncül bir evren anlayışına dayanan düşünme tarzıdır. Oysa bilimsel düşünme Descartes’ın da söylediği gibi bir güçlüğü, gerektiği kadar parçaya ayırarak çözmeyi hedefler. Sınırlı fenomenler hakkında açıklamalar sunmaya çalışan, ardından başka türden fenomenlerle adım adım ilerleyen düşünme şeklidir. Yine felsefi ya da bilimsel düşünce kavramlar formüle ederek akıl yürütürken, mitik düşünce duyumsanabilir dünyadan alınan imgeleri kullanır. Mitler sınırlı karakterler, metaforlar ve işaretlerle düşüncesini ortaya koyarken; bilim sürekli yeni soyutlamalar yoluyla yeni araçlar ve yeni kavramlar yaratır. Ancak Strauss’a göre bilimin ve mitin işleyişleri aynıdır. Hem bilim hem de mit göstergeler kullanır ve analojiler ile karşıtlıklar üzerinden işler. Çok farklı insan toplulukları arasında zaman içinde değişmeyenin “insan düşüncesinin evrensel kategorileri” olduğuna işaret eder. Bu konuda Campbell, mitlerin arketip niteliğindeki rüyalar olduklarını ve büyük insani problemlerle ilgili olduklarını düşünür. Mitik düşüncenin mantık tarzıyla modern biliminki arasında bir nitelik farkı olmadığını söyleyerek farkın, bu düşünce tarzlarının uygulandığı şeylerin doğasından kaynaklandığını vurgular. “Çelik bir baltayı taş baltadan üstün kılan şey, ilkinin ikincisine nazaran çok daha iyi imal edilmiş olması değildir. İkisi de eşit ölçüde iyi imal edilmiştir, fakat çelik taştan çok farklıdır. Buna benzer şekilde, aynı mantık işleyişlerinin bilimde olduğu gibi mitte de işbaşında olduğunu ve insanlığın daima eşit ölçüde iyi düşündüğünü gösterebiliriz.”[5] Bu ifadeler geçmişte anlamsız ve saçma diye es geçilen mitik düşüncedeki pek çok şeyin anlaşılmasına imkan verir. Yaşam ve düşünce arasında mutlak bir uçurum olmadığını ortaya koyar. 



[1] Philip Wilkinson & Neil Philip, Mitoloji, çev. Meltem Uzun, İnkılap Kitabevi, 2010, s. 14

[2] Mircea Eliade, Mitlerin Özellikleri, çev. Sema Rifat, İstanbul, Om Yayınevi, 2001, s. 11-16

[3] Joseph Campbell, Kahramanın Sonsuz Yolculuğu, çev. Sabri Gürses, İthaki Yayınları, 2017, s. 13

[4] Claude Levi Strauss, Mit ve Anlam, çev. Gökhan Yavuz Demir, İthaki, 2013, s. 9

[5] Levi Strauss, Yapısal Antropoloji, s. 230.