ULUSLARARASI SOSYAL BİLİMLER VE EĞİTİM BİLİMLERİ SEMPOZYUMU, İstanbul, Türkiye, 22 - 23 Şubat 2020, ss.139-147
Dünya müzik sisteminde, makam geleneğine göre kurulu tek sesli müzik türü olarak nitelendirilen
geleneksel Türk müziği, Anadolu toprakları üzerinde ifade gücünün en zirvesine ulaşmış, estetik
üslubuyla kültür ve medeniyet değerlerimizin şekillenmesinde önemli katkılar sağlamıştır.
Tarihsel süreçte, Türk müziğinin kendi içinde çeşitli dallara farklı türlere ayrıldığı gözlemlenir;
Türk halk müziği, Türk tasavvuf müziği, Türk sanat müziği, mehter müziği, klasik Türk müziği
vb. farklı isimlendirmeler yapıldığı görülür. Sosyal, siyasal ve ekonomik gelişmeler paralelindeki
kültürel değişimlerin sonucu oluşan ve iyimser bir bakışla, kültürel zenginlik olarak algılanan bu
durumun yarattığı olumsuzluklardan da söz etmek gerekmektedir. Örneğin; Türk müziğinin Türk
sanat müziği ve Türk halk müziği olarak iki ayrı tür olarak ele alınması yetmezmiş gibi Türk sanat
müziğine bazı çevrelerin klasik Türk müziği, bazılarının divan müziği veya Türk Osmanlı müziği
gibi isimler verdikleri, son dönemlerde de Türk halk müziğine Anadolu halk müziği denilmeye
çalışıldığı gözlemlenmektedir.
Müziğimizin bir bilim dalı olarak kat ettiği mesafeler, yapılmış olan kuramsal çalışmaların
sonucu gelişen bu benzeri durumlar, ne yazık ki, Türk müziğinin icrasında ve eğitiminde teknik
sorunların doğmasına, dolayısıyla, müziğimizin kültürel miras olarak korunması ve gelecek
kuşaklara aktarılmasında olumsuzluklara neden olmaktadır. Hızla değişen ve her şeyin hızla
tüketildiği dünyamızda, müziklerimizin korunması ve yayılması adına, tümü tek sesli ve aynı
müzik sistemi içinde yer alan geleneksel müziklerimizin farklılıklarından değil, benzerliklerinden
yola çıkılarak tek bir isimle isimlendirilmesi, insanların kafalarının farklı isim ve kavramlarla
karışmasının önüne geçilmesi ve bunun bir zorunluluk olarak benimsenmesi gerekmektedir. Bu,
Türk müziğinin teknik sorunlardan arınmasının ön koşuludur.