II.Uluslararası Uygulamalı İşletme Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları Sempozyumu II, Bayburt, Türkiye, 12 - 14 Mayıs 2022, ss.54-56
Egemenlik ulus ve hukuk devleti bir biriyle bağlantılı kavramlardır, modern devlet olgusu temelde bu üç olgunun etrafında şekillenir. Batıda modernlik devlet egemen gücün niteliklerini yeniden tanımlamaktan ziyade ona yeni bir referans bulmakla ilgilidir. Ama modernliğin asıl ruhu, daha doğrusu modernliğin anlamı, toplumun rolündeki değişimle ilgilidir. Yani bilenen tüm insanlık tarihi boyunca, ezeli ve ebedi kaderi yönetilen olarak şekilsiz bir gövde olarak tanımlanan kütle ilk kez ulus olarak tanımlanmış ve hukukun anlamı ve işlevi de bu doğrultuda şekillenmiştir. Türkiye’de ise modernleşme çabalarının yoğunlaştığı Tanzimat’tan itibaren Türkiye’de modernlik, devletin bir özelliği olarak varsayılmış, buna bağlı olarak, modernleşme çabaları da devletin gerekleri etrafında yani hikmet-i hükümet mantığı ile biçimlenmiştir. Böyle bir modernite kabulünde ve uygulamalarında aslında ana kütlenin gerçek anlamda bir ulus niteliğini kazanması mümkün olmadığı gibi, gerçek anlamda bir hukuk nosyonu ve pratiği de filizlenememiştir. Zira modernitenin gerçek anlamı, egemenliğin devlette hatta bürokraside değil, halkta, millette olması demektir ki, bu ikisi aralarındaki nüans farklarını düzleştirerek ifade etmek gerekirse egemenliğin ulusta olması, Türkiye de teoride olduğu gibi ne yazık ki pratikte karşılık bulmamıştır. Egemenliğin toplumla ilişkilendirilmesinin gerçek zemini bulunmadığı için de, ulusu, devlete ve bürokrasiye karşı koruma endişesinin şekillendirdiği/şekillendirmesi gereken hukuk/devleti anlayışı da gelişip serpilememiştir. Bu yüzden, 23 Nisan’ın Ulusal Egemenlik Bayramı olarak ilan edilmesi iyi niyetinden asla şüphe edilmeyecek büyük bir vizyon olsa da böyle bir söylem gerçek anlamda bir modernlik hikayesi üretememiştir. Toplumu Devlet karşısında hizaya davet eden ve bürokrasinin üstün gücünü zihinlere kazıyan meşhur “Bu ülkeye demokrasi lazımsa onu da biz getiririz” aforizması, ulusu da, hukuku da aslında gölge varlıklar haline getirmiştir. Kısaca, Türkçede hala egemen, ulus’u değil, devleti; hukuk ise, ulusu zor kullanma tekeline karşı koruyan şemsiyeyi değil, devletin ve hatta daha özelde bürokrasinin önceliklerini garanti eden hikmetinden sual edilemeyen mekanizmayı ifade eder. Bu önemli kavramlar konusunda, “Her şey aslına rücu eder” kesinliğinde olmasa bile yine de galiba biz çoğunlukla bize benzeriz.
Anahtar Kelimeler: Türkiye, Ulus, Hukuk Devleti, Egemenlik,