1.Ulusal Tiyatro Sempozyumu (Düzce), Düzce, Türkiye, 15 - 17 Ocak 2021, ss.5-6
Türk Tiyatrosu metin yazarlığı 200 yıla yakın bir geçmişe sahip olsa da Batı tiyatro yazınının çok da gerisinde değildir. Hele belli dönemlerde yapılan üretimlerin Batı tiyatrosunun klasikleriyle boy ölçüşecek kadar nitelikli olduğunu söylemek abartı olmayacaktır. Bununla birlikte özellikle 80’lerden sonra duralan, 90’larda da farklı arayışlara yönelerek kimliğini bulmaya çalışan Türk Tiyatrosu oyun yazarlığı, 2000’li yıllardan sonra yeni dünya ile gelenek, Batının içinde bulunduğu gerçeklik ile Türkiye gerçekliği arasında, ciddi bir “arada kalmışlık sendromu”na muhatap olmaktadır. Bu kuşkusuz marazi bir durumdur. Bir kimlik ve bir temsil sorunudur. Bu kimlik ve temsil sorunu şöyle de açımlanabilir: Tük oyun yazarı Batı gerçekliğine ait yaşanmışlıklar üzerinden mi dramatiğini belirlemeli, yoksa içinde yaşadığı toplumsal, siyasal, ekonomik ve kültürel koşullara ait hikayelerden mi beslenmeli? Diğer bir deyişle, yazım anlayışının odağına başkasına ait toplumsal gerçeklikleri mi yerleştirmeli, yoksa kendi hikayelerini mi odağına almalı?