Teknik Belirlenimci Medya Kültürü Bağlamında Dijital Gerçeklik-VeriAnlam İlişkisi Üzerine Epistemik Bir Tartışma


Köse H.

Galatasaray İletişim Dergisi, sa.5, ss.7-30, 2020 (Hakemli Dergi)

Özet

Veri, özellikle de dijital veri kavramı medya kültürü bağlamında hayati bir dönüşüm yaratmıştır. Dijital medya kültüründeki dönüşümün eleştirel analizi, kuşkusuz teknolojik belirlenimci görüşü tartışmaya açmayı gerektirir. Bu bağlamda ilk dikkat çekici husus, dijital verinin toplumsal gerçeklik ve beşeri deneyimin kümülatif niteliğini yansıtmaktan uzak oluşudur; zira kolektif varoluş, veriler üzerinden kavranabilecek yalınlıkta bir olgu değildir. Günümüz dijital kültür anlatısı nicelin hâkim olduğu bir toplumsal/kültürel biçimlenme olup, gerçekte bizim kim olduğumuza ilişkin somut bir ipucu sunmamaktadır. İstatistiksel değerlendirmelerin temel açmazı, nitel birikim yasasını kuşatacak derinlikte olmamasıdır, vb. Tüm bu yargılar, veri ve anlam arasında indirgenemez bir fark olduğunu varsayar. Byung-Chul Han’ın kritiğini yaptığı “nicelenmiş benlik” (quantified self) kavramından Jean Baudrillard’ın “hipergerçeklik” saptamasına, Neil Postman’ın “Teknolopoli” tanımlamasından Boyd ve Crawford’un büyük veri eleştirilerine kadar enformasyon teknolojileri/bilgi-anlam/deneyim ilişkilendirmesine dair birçok öngörünün işaret ettiği şey de özünde budur: Veri artışı, anlamın gözden yitirilişi pahasına gelişme kaydetmiştir hep. Bu çalışmada, teorik düzlemde adı geçen yazar ve düşünürlerin enformasyon teknolojileri-dijital kültür kritiği odağında gündeme getirdikleri başlıca kavram ve tartışmalara odaklanılacaktır.

The concept of data, especially digital data, has created a vital transformation in the context of media culture. The critical analysis of the transformation in digital media culture undoubtedly requires that the view of technological determinism be discussed. In this context, the first striking point is that digital data is far from reflecting the cumulative nature of social reality and human experience, since collective existence is not a phenomenon to be simply absorbed via data. Today’s digital culture narrative is a social / cultural formation dominated by the quantitative and does not provide a concrete clue about who we really are. The main dilemma in statistical evaluations is that they by no means have such adequate depth to surround the qualitative accumulation law. All these judgments presume an irreducible difference between data and meaning. Many predictions, associated with the relationship among information technologies/ information-meaning/ experience, from the concept of “quantified self” critiqued by Byung-Chul Han to Baudrillard’s determination of “hyperreality”, Neil Postman’s definition of “Technopoly” to Boyd and Crawford’s critique of big data, all point towards this direction. Data growth has always improved at the expense of meaning. This study aims to focus on the main concepts and debates brought up by the authors and thinkers on the theoretical plane in the context of information technologies-digital culture criticism.