MILLI FOLKLOR: INTERNATIONAL AND QUARTERLY JOURNAL OF FOLKLORE, cilt.18, sa.139, ss.82-93, 2023 (AHCI)
Tarihi çok eskilere dayanan Türk tiyatrosu temelde “geleneksel” ve “modern” olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Osmanlı’nın son yüzyılına kadar etkinliğini sürdüren geleneksel tiyatro kalıpları Avrupa ile kurulan temaslar akabinde yerlerini giderek Batı tarzı tiyatro anlayışına bırakmış, bu değişim “esin, inşa ve ihya” kavramlarıyla nitelenebilecek süreçler sonrasında gerçekleşmiştir. Osmanlı’nın 17. yüzyıl itibariyle yürütmeye başladığı Batıyla temasa geçip ilişkileri geliştirme politikası III.Selim ve II.Mahmud dönemlerinde oldukça etkili bir hale gelmiş, Batı tarzı sanat ve tiyatro ile tanışıklık da gerçek anlamda ilk bu dönemlerde olmuştur. Bu noktada özellikle Avrupa’ya gönderilen elçilerin gözlem ve bilgi anekdotlarından oluşan Sefaretnamelerin oldukça etkili olduklarını söylemek gerekir. Batıyı tanıma ve bilme noktasında önemli işlevlere sahip olan bu sefaretnamelerin bir diğer özelliği de 19.yüzyılda inşa edilecek olan modern Türk tiyatrosunun kuruluşuna izlek ve esin kaynağı olmalarıdır. Kuşkusuz modern Türk tiyatrosu III.Selim ve II. Mahmud’un eğilimleri akabinde Batı tarzı sanatı tanıma, bilme ve esinlenme aşamalarını yaşamış, fakat inşa ve ihya süreçlerini “3A dönemi” olarak adlandırdığımız, padişahlar Abdülmecid, Abdülaziz ve Abdülhamid dönemlerinde gerçekleştirmiştir. Batı tarzı Türk tiyatrosunun inşasında üçlü sac ayağı görevi yürüten sözü edilen padişahlar yenilikçi ve Batılılaşma yönünde ortaya koymuş oldukları irade ve yönetim anlayışı ile Türk tiyatrosundaki bu keskin makas değişiminin mimarları olmuşlardır. Bir başka deyişle üç padişahın Batı tarzı sahne gösterilerine olan özel ilgileri, sevgileri, eğilimleri, yardım, destek, teşvik ve yönlendirmeleri modern Türk tiyatrosunun daha kuruluş aşamasında “altın çağ” yaşamasına yol açmıştır. Batı tiyatrosu ile Geleneksel Türk tiyatrosu arasındaki iki temel fark bu dönemlerde giderilmiştir. Batı tiyatrosunun iki karakteristik yapısı söz konusudur. Biri metne dayalı olması diğeri de oyunların sahnede (tiyatro salonu) sergileniyor olmasıdır. Modern tiyatronun koşulu olan bu iki etmen üç padişahın döneminde etkin bir şekilde yerine getirilip hem metinli tiyatroya geçilmiş hem de tiyatro binaları yapılarak oyunların artık sahnelerde oynanması sağlanmıştı. Bu, Türk tiyatrosunun artık Batılı tiyatro biçemine (dramatik tiyatro – dram sanatı) geçişinin namzedi niteliğindeydi. Yanı sıra, modern Tük tiyatrosuna ait hemen tüm ilkler ve yenilikler bu dönemlerde gerçekleşti. Yine, saraydaki sahne sanatlarına ilişkin oluşumlar ile özel ve azınlıklara ait çok çeşitli tiyatro grupları bu dönemlerde ciddi saray desteği görmüş, padişahların ‘ihsanları’ sayesinde tiyatro yaşamlarını sürdürebilmişlerdi. Ayrıca Batı tarzı sahne gösterilerinin uluslararası ilişkilerin ve diplomasinin araçlarından biri olarak kullanılması ve bunun bir devlet kültürü haline gelmesi de sözü edilen padişahlar dönemine aittir. Hülasa, Türk tiyatrosunun modernleşmesine ve dram sanatına dönüşmesine ilişkin tarihsel veriler ve gerçeklikler ışığında yapılacak her türlü değerlendirme, kuşku yok ki, inşa ve ihya sürecinde padişahları başat özne olarak konumlandırmayı bilimsel bir gereklilik olarak dikkatlere sunacaktır.
Turkish Theater, whose history dates back to ancient times, is basically divided into two as “traditional” and “modern”. The traditional theater patterns, which continued their activity until the last century of the Ottoman Empire, gradually left their place to the Western style theater understanding after the contacts with Europe, and this change occurred after the processes that can be characterized by the concepts of “inspiration, construction and and revival". The policy of contacting the West and developing relations with the West, which the Ottomans started to carry out as of the 17th century, became very effective during the reigns of Selim III and Mahmud II, and the first real acquaintance with Western-style art and theater was at these periods. At this point, it is necessary to say that Sefaretnames which consist of anecdotes of observations and information, especially from envoys sent to Europe, are quite effective. Another feature of these sefaretnames, which have important functions in terms of recognizing and knowing the West, they are a source of audience and inspiration for the foundation of the modern Turkish Theater, which will be built in the 19th century.. Undoubtedly, the modern Turkish Theater experienced the stages of recognizing, knowing and being inspired by Western-style art following the tendencies of Selim III and Mahmud II, but realized the construction and revival in the “3A period”, which we call the sultans Abdulmecid, Abdulaziz and Abdulhamid periods.". The aforementioned sultans, who acted as triple pillars in the construction of the Western-style Turkish Theatre, became the architects of this sharp change of points in the Turkish Theatre, with the will and management approach they showed in the direction of innovative and Westernization. In other words, the special interest, love, inclination, help, support, encouragement and guidance of the three sultans to the Western-style stage performances led to the "golden age" of the modern Turkish theater even at the establishment stage. The two main differences between Western theater and Traditional Turkish Theater were deciphered during these periods.. There are two characteristic structures of Western theater. One is that it is based on the text, and the other is that the plays are performed on the stage (theatre hall). These two factors, which are the condition of modern theater, were effectively fulfilled during the reign of the three sultans and both the text theater was switched to and the theater buildings were built and the plays were now performed on stages.This was a testament to the transition of Turkish Theater to the Western theater style (dramatic theater - drama art). In addition, almost all the firsts and innovations of the modern Turkish Theater took place during this period. Again, the formations related to the performing arts in the palace and the various theater groups belonging to private and minority groups received serious palace support during these periods and were able to maintain their theatrical lives thanks to the ‘grants’ of the sultans.In addition, the use of Western-style stage performances as one of the tools of international relations and diplomacy and its becoming a state culture belongs to the mentioned sultans period. In short, any evaluation made in the light of historical data and realities regarding the modernization of Turkish theater and its transformation into drama will undoubtedly bring attention to the positioning of the sultans as the dominant subject in the construction and revival process as a scientific necessity.