IV. Uluslararası Felsefe Kongresi Yoksulluk, Dayanışma ve Adalet, Bursa, Türkiye, 13 - 15 Ekim 2016, cilt.1, ss.201-205
1806 yılında Londra’da doğan ve 1873 yılında Fransa’nın Avignon kentinde ölen John
Stuart Mill, 19. yy İngiltere’sinin en etkili entelektüelleri arasında yer almıştır. Hayatı boyunca
okula gitmemesine rağmen, babasından almış olduğu eğitimi sayesinde (Çağla, 2007: 12) çok genç
yaşlardan itibaren döneminin ünlü İngiliz entelektüelleri arasında kendisine önemli bir yer
edinmiştir. Bu sayede birçok ünlü entelektüelle birlikte çalışma ve fikir alışverişinde bulunma
fırsatına da sahip olmuştur. Bu şekilde Mill, hem onları etkilemiş hem de bu ünlü entelektüellerden
etkilenmiştir. Babası J. Mill tarafından yararcı anlayış ekseninde yetiştirilen Mill, üç yaşındayken
Eski Grekçeyi, sekiz yaşındayken de Latinceyi öğrenmiştir. Ayrıca on iki yaşında iktisat, mantık
ve matematikle ilgilenmiş ve on sekiz yaşında ise India House’da yazar olarak çalışmaya
başlamıştır (Çaha, 2009: 11). Mill, çok küçük yaşlarda babası James Mill vasıtasıyla Bentham’ın
düşünceleriyle tanışmış ve Benthamcı düşünceler onun entelektüel yaşamında oldukça etkili
olmuştur. 19. yüzyıl İngiliz düşünürlerinden olan Mill, felsefede yararcılık kuramının temsilcileri
arasında yer almaktadır. 18. yüzyıl İngilteresinde var olan görüşleri 19. yüzyıla bağlayan yolda bir
köprü konumunda olan ve aynı zamanda Bentham’ın da akademik anlamda mirasçısı olan Mill,
devralmış olduğu yararcılığı tüm yönleriyle derinleştirmeye çaba göstermiştir. Yararcılık,
Bentham ve Mill ile ilişkilidir. Bu iki isimden sonra kendisini yararcı olarak tanıtan pek çok ahlak
filozofu, hukuk filozofu ve ekonomi teorisyeni gelmiştir.
Mill, yararcılık ekolünün en öndeki düşünürlerinden biri olmasına ve yararcılıkla ilgi
düşüncelerinde Bentham’dan çok fazla etkilenmesine rağmen, Bentham’ın faydacı etik anlayışına
çok sert eleştiriler getirmektedir. Mill’e göre, Bentham’ın faydacı anlayışı, psikolojik ve sosyolojik
bakımdan yeterli netliğe sahip değildir. Çünkü, hazların bireyin tecrübelerinden bağımsız bir
şekilde ele alınması, manevi hazların bir kenara bırakılarak sadece maddi hazların üzerinde
yoğunlaşılması ve çoğunluğun haz ve faydasının karşısında bireyin haz ve faydasının yok
sayılması doğru değildir (Çaha, 2009: 13-23).