ASERC 3rd International Conference On Humanity And Social Sciences, İstanbul, Türkiye, 14 - 16 Kasım 2025, ss.105-115, (Tam Metin Bildiri)
Ölüm siyasetinin doğrudan hedef aldığı beden, öncelikle “öteki”nin bedenidir. Başka bir deyişle, “öteki” şeklinde kodlanarak sonrasında normatif düzenden dışlanan etnik ve politik azınlık üyelerinin bedenleridir. Nekropolitikanın temelini mülteci, sığınmacı, yabancı, göçmen, “harici” veya diğer politik azınlık grupları aleyhine üretilen yanlı temsil örneklerinin nekrofil medyatik söylemde aldığı ürkütücü biçimler ve sonrasında sahnelenen kıyıcı eylemler oluşturur. Söz konusu ötekilik temsili ve bu temsilin yarattığı kamusal algı, iktidar ve muarızı arasındaki bilişsel önyargıların tetiklediği ezeli düşmanlıkların somut tarihsel uğraklarına dair önemli ipuçları verir. Bu çalışmada öteki’nin bedenine yönelik kıyıcı ölüm siyaseti pratiklerinin maduniyet terminolojisi bağlamında tartışılması amaçlanmaktadır. Çalışmada, Güney Afrika apartheid rejiminden İsrail-Filistin husumetine, Ortadoğu mezhep çatışmalarından Avrupa'daki neo-ırkçı dalgaya kadar, ötekinin bedensel varlığında gözlenen statü kaybının aktüel dünyanın ölüm kavrayışında bir tür kötülük etiği yarattığı iddiasından hareketle, ölüm siyasetinin kuramsal çerçevesi içinde çok önemli bir yer tutan Giorgio Agamben'in “çıplak hayat” (homo sacer) kavramı dayanak noktası yapılmaktadır. Tartışmada, tarihsel gelişimin hemen her döneminde etno-merkezci iktidar uygulamaları ve yer yer de sosyal Darwinist politikaların, genetiği bakımından sakıncalı addedilenlere reva gördüğü şiddetin ölüm siyaseti ile ilişkili olduğu sonucuna varılmaktadır.