Yeni Tehdit: Kafes Dövüşü


Yıldırım Demirdöğen E.

6. Uluslararası Psikofarmakoloji Kongresi , İstanbul, Türkiye, 1 - 04 Nisan 2015, cilt.22, ss.87

  • Yayın Türü: Bildiri / Özet Bildiri
  • Cilt numarası: 22
  • Basıldığı Şehir: İstanbul
  • Basıldığı Ülke: Türkiye
  • Sayfa Sayıları: ss.87
  • Atatürk Üniversitesi Adresli: Evet

Özet

Amaç: ABD’de çok yaygın olan karma dövüş sanatları (MMA) ya da bilinen adıyla kafes dövüşü son dönemde Türkiye’deki çocuklar arasında da hızla popüler hale gelmeye başlamıştır. ABD’de en küçüğü 5 yaşında olan ortalama 3 milyon kız ve erkek çocuğun kafes dövüşüyle ilgilendiği tahmin edilmektedir. Her türlü hareketin serbest olduğu, kuralı olmayan bu dövüş sporunda, çocukların hiçbir önlem alınmadan dövüştürüldükleri bilinmektedir. En çok kullanılan arama sitelerinde, bu sporu yaptığı iddia edilen, birbirlerine tekme ve yumruk atıp birbirlerinin boğazını sıkan erkek ve kız çocukların görüldüğü pek çok videoya kolayca ulaşılabilmektedir. Spor olarak adlandırılan bu çocuk dövüşünün, dünyada ve Türkiye’de en hızlı büyüyen sporların başında geliyor olması, bu alanda denetimin yetersiz oluşu, özellikle şiddete eğilimi olan ve istismara açık riskli çocuklar için önemli bir tehlike oluşturmaktadır. Bu sunumda, para karşılığı kafes dövüşü yaptırtılan ve bunun sonucunda travma sonrası Stres Bozukluğu gelişmiş bir adli olgu ve kafes dövüşleriyle ilgili yoğun ve sınırlı ilgi alanı nedeniyle günlük işlevselliği etkilenmiş Otizm Spektrum Bozukluğu olan bir başka olgunun izlem süreçleri sunularak, ülkemizde giderek artan bu sorununun irdelenmesi amaçlanmaktadır. Olgular: Olgu 1: 15 yaşında kız olgu yaşadığı cinsel istismar sonrası ruh ve beden sağlığında bozulma olup olmadığının tespiti amacıyla adli süreç nedeniyle polikliniğimize yönlendirilmiştir. Yapılan görüşmede; olgunun yaşadığı tekrarlayan istismarlar yanında, 13 yaşındayken tanıştığı bir yetişkin tarafından para karşılığında, etrafında yabancı erkekler izlerken, ıssız bir alandaki kafes içerisinde, tanımadığı bir kız çocuğuyla dövüştürüldüğü ve bu olaya bağlı olarak, olayı sık sık hatırlama ve tekrar yaşantılama, uyku ve yeme sorunları, sinirlilik sıkıntılarının başladığı öğrenilmiştir. Olgunun yapılan detaylı değerlendirmesinde Major Depresif Bozukluk ve Travma sonrası Stres Bozukluğu tanılarınının bulunduğu düşünülmüş olup tedavi ve takibi başlatılmıştır. Olgu 2: 17 yaşında erkek olgu, sosyal iletişimde kısıtlılık, uygun akran ilişkisi geliştirememe, tekrarlayıcı hareketler, sınırlı ve yoğun ilgi alanıyla aşırı uğraş şikayetleri ile polikliniğimize ailesi tarafından getirilmiştir. Yapılan klinik değerlendirme ve ADOS uygulaması neticesinde, Otizm Spektrum Bozukluğu tanısı düşünülen hastanın, özellikle son 1 yıldır artan kafes dövüşü konusunda aşırı ve sınırlı ilgisi olduğu, gün içerisinde vaktinin büyük kısmını çeşitli internet sitelerinde, kafes dövüşü yapılan yerler ve yapan kişilerle ilgili araştırma yapmakla geçirdiği, yine bu internet siteleri aracılığıyla bu kişilerle kolayca bilgi paylaşımında bulunduğu ve bu mekan ve kişilere ulaşmak için evden kaçma girişimlerinin olduğu, bu durumun olgunun işlevselliğini önemli derecede etkilediği öğrenilmiştir. Klinik takip ve tedavisi devam etmekte olan olgumuz için kafes dövüşü hala önemli bir tehdit unsuru konumundadır. Bulgular: Kafes dövüşleri televizyon, internet gibi iletişim araçlarının da bu spora katkı vermesi ile birlikte popülerliği giderek artan sporlar arasında yer almaktadır. Eleştirmenlerin, bu etkinliği ‘barbarca’ olarak nitelendirip, çocukların güvenliği ve davranışsal etkileri konusunda endişe duyduklarını belirtmelerine rağmen, bu sporun yayılmasını önlemek amacıyla herhangi bir girişim bulunmamaktadır. Sonuç: Bu sporun popülaritesinin özellikle Amerika Birleşik Devletlerinde artışı ve ülkemiz dahil diğer ülkelerde çocuklar arasında hızla yayılışı düşünüldüğünde yakın gelecekte ülkemizde birçok çocuğun bu yolla istismar edilmesi riski bulunmaktadır. Çocuk ve ergenlerin kafes dövüşü ile ilgili görsel materyallere ulaşımı, bununla ilgili ürünlerin serbest satılması ve çocukların benzer etkinliklerde kullanılmasının kanuni düzenlemelerle kısıtlanmasının yeni bir çocuk istismarı alanı oluşmasının önüne geçebileceği düşünülmektedir.