I. Lisansüstü Sosyal Bilimler Sempozyumu, Kocaeli, Türkiye, 28 - 29 Mayıs 2021, ss.111-113, (Özet Bildiri)
Cumhuriyet Dönemi Türk resim
sanatının önemli gelişmeler ortaya koyduğu bilinmektedir. Özellikle 2. Dünya
Savaşının başlaması ve devamı Türk sanatçılarının Anadolu’yu daha detaylı
tanıma ve değerlendirmelerine neden olmuştur. Bu süreçte sanatçıların Anadolu’yu
en ücra yerlere kadar gezip incelemeleri, sanatçılarımızın Türk Sanatının
köklerini irdelemeleri ve bu köklerin başlangıç yeri olan Orta Asya
ilişkilerini kurgulamalarına neden olmuştur.
Türk Sanatı ve medeniyetinin
temellerinin atıldığı Orta Asya’dan başlayarak Türklerin gittikleri bütün
coğrafyalarda kurdukları devletlerle oluşturdukları sanat ve üslupları da
yaşatmışlar ve Türk Sanatının etki gücünü bu şekilde hem Anadolu’ya hem de Batı
ve İslam sanatına sokmayı başarmışlardır. Türk Sanatının bu kadar uzun soluklu
olması ve gittikleri pek çok coğrafyada etkisini sürdürmesinin temelinde hiç
şüphesiz, Türk Sanat ve medeniyetinin köklü, sürekli ve kendini yenileyebilme
özelliklerinin olması yatmaktadır. Gidilen farklı coğrafyalardaki kültür ve
etkileri, Türk sanat ve medeniyeti içerisinde değerlendirilmiş, yeni
sentezlerle yoğrularak özellikle Anadolu’da Selçuklu ve Osmanlı eli ile yeniden
şekillendirilmiştir. Bu yeni sentezler içerisinde Orta Aya üslup özelliklerinin
zenginleşerek devam ettirildiği özellikle görülmektedir. Yani kökten kopmadan
yeni etkilerin milli çerçeve içerisinde yoğrularak devam ettirilmesi, bilhassa
Türk Sanatının devasa örneklerinde karşımıza çıkmaktadır. Bunlar ya mimari
örneklerde ya da hali-kilim, minyatür ve diğer süsleme sanatlarında kendini
gösterir.
Bu
sanatlarda görülen konu ve içerikler Türklerin yaşantıları, adetleri ve
inançları ele alındığında İslam dininin etkisi ve hoşgörüsü çerçevesinde, eski
inanç ve geleneklere ait düşüncelerin sanat eserlerinde yansıtılan figür veya
tasarımları hızlı bir şekilde soyut anlatıma dönüşmeye başlamıştır. Bu soyuta
giden yolda, daha çok süslemede yoğunluk kazanarak deformasyon ve soyutlama
yönünde eğilim görülmektedir. Günümüz soyut sanata baktığımızda Avrupa’da 20.
yüzyıl Wassily Kandinsky öncülüğünde ortaya çıktığını görmekteyiz. Geometrik
soyut anlamında bakacak olursak Paul Cezanne, nesneyi kare, küp, dikdörtgen
şekillere indirgeyerek Kübizm temellerini atmasıyla geometrik soyut ile
birlikte geometrik non- figüratif sanatlarının gelişmesinde önemli katkıda
bulunmuştur. Avrupa’da çıkan soyut sanat anlayışı etkisini Türkiye’de 1950’li
yıllarda kendini göstermiştir. Türkiye’nin kültür ve sanat yönünde özellikle
modern anlamda resim ve heykelde Avrupa’yı yakalama çalışmaları bu yıllarda olmuştur.
Soyut sanatın Türk sanatına girişiyle birlikte birçok sanatçı bu sanat akımıyla
ilgili çalışmalar yapmaya başlamıştır. Bu yıllar aynı zamanda sanatta ulusallık
sorununun gündeme geldiği yıllar olup, bunun temelinde sanatçıların yukarıda da
bahsedildiği gibi Anadolu’yu tanımaları ve Türk insanının değer ve sanat
anlayışını sanata aksettirmesini yakından görmeleri ile başlamıştır. Bu
sanatçılardan Turgut Zaim ve Bedri Rahmi Eyüpoğlu ulusal değerler ve kaynaklar
konusunda yaptıkları çalışmalarla diğer sanatçılardan da kabul görmeye ve
yaptıkları çalışmalarla başka sanatçıları da etkilemeye başlamışlardır. Milli
geleneklerden beslenerek eserler üreten sanatçılar, erken dönem Türk
sanatlarından itibaren 20. yy. ’la kadar gelmiş eserlerden esinlenerek çalışmalarına
yer vermişlerdir. Bu çalışma ile birlikte geometrik non- figüratif eserler
üreten ressamlarımızdan Cemal Bingöl, Sabri Berkel, Şemsi Arel, İsmail Altınok,
Halil Akdeniz çalışmaları incelenerek erken dönem Türk sanatlarıyla ilişkileri
ve bağlantıları araştırılmıştır.
Anahtar
Kelimeler: Geometrik
non-figüratif, Türk sanatı, Soyut sanat