IV. Uluslararası Hitit Güvenlik Çalışmaları Kongresi, Çorum, Türkiye, 12 - 14 Aralık 2024, ss.409-410, (Özet Bildiri)
Modern Ortadoğu bağlamında sıklıkla gözden
kaçırılan bir unsur olarak, I. Dünya Savaşı sonrası kurulan Arap manda
devletlerinin Osmanlı geçmişleriyle ilişkileri meselesi, Lübnan bağlamında da
kendisini hissettirir. Yaklaşık 400 yıllık hâkimiyetleri boyunca Osmanlılar,
Cebel-i Lübnan’ı Arap vilayetlerinde tatbik ettikleri idarî tarzdan farklı
olarak, otonom yapısını muhafaza ettiği bir karakterde yönetmiştir. Dürzî Ma’n
emirliğinin bölgedeki hâkimiyetini tanıyan Osmanlı, aileler arasındaki hassas
dengeyi korumaya özen göstererek Cebel-i Lübnan’da dolaylı bir yönetim
anlayışını benimsemiştir. 19. yüzyıla gelindiğinde uluslararası ve bölgesel konjonktürün
etkisiyle Levant’ın önemi giderek artmış, önce Napolyon’un Mısır’ı işgali
ardından Biladüşşam’daki Kavalalı hâkimiyeti Lübnan’daki sosyo-ekonomik
koşulları büyük oranda değiştirmiştir. Dönem, Avrupa müdahalesinin yoğunluk
kazandığı ve Tanzimat bürokrasisinin bu etkiyi sınırlayacak girişimlerde
bulunduğu bir dönemdir. Bu doğrultuda değerlendirilmesi gereken 1861 Cebel-i
Lübnan Nizamnamesi, esasında Batılı güçlerin bölgedeki inisiyatiflerini
kısıtlamak üzerine tasarlanmış ve Lübnan’ın tarihsel istisnai karakterini
merkeze alan orijinal bir yönetim müessesi (Reglement
Organique) ortaya koymuştur. “Mutasarrıflık” olarak da geçen bu idarî
mekanizma, Cebel-i Lübnan’daki sekteryan çatışma ortamını dizginleyebilmiş ve
I. Dünya Savaşı’na dek bölgede “uzun bir barış” dönemi yaşanmıştır. Cebel-i
Lübnan’daki Osmanlı hâkimiyetinin son 60 yılını ifade eden bu süreç, aynı
zamanda savaş sonrası Fransızlar tarafından kurulan “Büyük Lübnan”ın da
temelini oluşturmuştur. Bu dönemden kalan pek çok kurum, teamül ve yönetim
geleneği Büyük Lübnan’a miras kalmıştır. Fakat Lübnan’ın teşekkülündeki çok
temel bir paradoks –Mârûnîler adına kurulan bir ulus-devletin çokkültürlü
karakteri– ve Biladüşşam’daki sınırların problematik yapısı sebebiyle bölge,
uzun süreli çatışmalardan kurtulamamıştır.
Bu çalışmanın temel amacı; Büyük Lübnan’ın
Osmanlı geçmişinden miras aldığı siyasal kültürün ve kurumların analizi
vasıtasıyla, Lübnan’daki güncel çatışma ortamına tarihsel ve sosyolojik bir
açıdan bakmanın önemini belirtmektir. Özellikle 1861 Nizamnamesi üzerinden
Mutasarrıflık Lübnan’ı ile Büyük Lübnan arasındaki siyasal devamlılığın altının
çizilmesi, Lübnan üzerine yapılan değerlendirmelerin genellikle görmezden
geldiği “yapısal” unsurlara dikkat çekilmesi açısından önemlidir. Bu doğrultuda
çalışmada, Cebel-i Lübnan emirliğinin Osmanlı hâkimiyeti altındaki durumundan
kısaca bahsedildikten sonra, 19. yüzyılda Levant’ta yaşanan sosyo-ekonomik
değişimin üzerinde durulacak, özellikle Beyrut, Hayfa, İzmir, İskenderiye gibi
liman kentlerinin gelişimlerinden bahsedilecektir. Levant’ın 19. yüzyılda
yaşadığı dönüşüm, modern Lübnan düşüncesini de mümkün kılan oldukça önemli bir
katalizör işlevi görmüştür. Ardından 1861 Nizamnamesi’ni gerektiren hassas
koşullardan ve Mutasarrıflık idaresinin orijinalliğinden bahsedilecek, modern
Lübnan fikrinin mümkün kılan entelektüel gelişmeler ile Fransız inisiyatifi
üzerinde durulacaktır. Neticede çalışmada; Osmanlı Lübnanı ile Büyük Lübnan
arasındaki süreklilik ve idarî, siyasî, kültürel manada kendisini gösteren bu
sürekliliğin yapısal sonuçları gösterilmeye çalışılacak, güncel çatışma
dinamiklerini temellendirecek tarihsel bir perspektifin önemi vurgulanacaktır.