Amaç: Üreme baskısı, kişinin üreme özerkliğine, gebe kalıp kalmayacağına, ne zaman gebe kalacağına ve gebeliği devam ettirip ettirmeyeceğine yönelik bir müdahaledir. Üreme baskısı, doğum kontrol yöntemlerinin sabote edilmesini, yakın partner şiddetini ve üremeye yönelik çevre baskılarını içermektedir. Bu durum, kadının sağlık hizmetlerine erişimini ve hizmet almasını engelleyebilmektedir. Bu derlemenin amacı, üreme baskısının çeşitli boyutlarını kapsamlı bir şekilde ele almak ve bu sorunun çözümüne yönelik olası yaklaşımları değerlendirmektir. Yöntem: Çalışma “üreme baskısı” kelimesiyle google akademik, pub med ve web of scince veri tabanlarında 1 Ocak 2025-31 Ocak 2025 tarihleri arasında tarama yapılarak gerçekleştirilmiştir. Bulgular: Üreme baskısı, insan haklarına ve toplumsal eşitlik bağlamında hem bireylere hem de topluma zarar vermektedir. Üreme baskısı kadınlarda istenmeyen gebeliklere ve aile planlaması yöntemlerinin kullanılamaması gibi sonuçlara yol açmaktadır. Kişisel düzeyde üreme baskısı, kadınların çoğunlukla eşleri ve aile üyelerinden özellikle kayınvalideler tarafından maruz kaldıkları bir durumdur. Üreme baskısına yönelik çalışmaların sınırlı olduğu belirlenmiştir. Sonuç: Üreme baskısı dünya genelinde toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması ve halk sağlığının geliştirilmesi önünde önemli bir engel teşkil etmektedir. Türkiye özelinde bu konunun ele alınması, kültürel, sosyal ve kurumsal dinamiklerin etkileşimini dikkate alan çok yönlü ve hassas bir yaklaşım gerektirmektedir. Üreme haklarına yönelik toplum temelli bilinçlendirme çalışmaları, üreme baskısının azaltılmasına ve risk altındaki kadınların desteklenmesine katkı sağlayacaktır.
Objective: Reproductive coercion is an interference with a person's reproductive autonomy, whether to conceive, when to conceive and whether to maintain a pregnancy. Reproductive coercion includes sabotage of contraceptive methods, intimate partner violence and environmental pressures to reproduce. This can prevent women from accessing and receiving health services. The aim of this review is to comprehensively address the various dimensions of reproductive coercion and to evaluate possible approaches to address this problem. Method: The study was conducted by searching google academic, pub med and web of scince databases with the word “reproductive pressure” between January 1, 2025 and January 31, 2025. Results: Reproductive coercion harms both individuals and society in terms of human rights and social equality. Reproductive coercion leads to unwanted pregnancies and the inability to use family planning methods. At the personal level, reproductive coercion is a situation that women are mostly exposed to by their husbands and family members, especially mothers-in-law. It has been determined that studies on reproductive pressure are limited. Conclusion: Reproductive oppression constitutes a significant obstacle to achieving gender equality and improving public health worldwide. Addressing this issue in Turkey requires a multifaceted and sensitive approach that takes into account the interaction of cultural, social and institutional dynamics. Community-based awareness-raising efforts on reproductive rights will contribute to reducing reproductive coercion and supporting women at risk.